“Kurban” kelimesinin dilimize Farsçadan, Farsçaya Arapçadan geldiği düşünülse de asıl çıkış noktasını İbranice “korban” sözcüğü ile ilişkilendirebiliriz. Hediye verme, adak sunma ve yaklaşma anlamlarına gelmektedir. Farsçadaki anlamı yaklaşan, Arapça karşılığı boğazlayan, hediye ve dini bir terim olarak, Allah’a yaklaşmak ve O’nun rızasını kazanmak için ibadet maksadıyla bir hayvanı kesmeyi ve bu amaçla kesilen hayvanı ifade eder.
İnsanoğlunun var olduğu günden itibaren coğrafi koşullar, iklimsel özellikler, toplulukların yaşam tarzlarında ve kültürlerinde farklılıklar gösterse de inançsal düşüncelerinde her zaman -ortak bir düşünce olarak- bir üst gücün varlığına inanmışlardır. Evrenin bilinmezliği, doğal afetler, iklimsel tahribatlar, gizemli olaylar, insanlarda bir endişe ve korku oluşmasına sebep olmuştur. Bunun sonucunda bir üst gücün varlığına inanmışlar ve onunla barışık kalmak adına, insanoğlunun var olduğu günden itibaren hediye verme, hediye sunma, kurban etme ritüelini gerçekleştirmişlerdir. İşte bu ritüeller, ibadet anlayışının oluşmasına sebep olmuştur. Kurban ibadeti, geçmişten günümüze tüm toplumlarda yaradana karşı teslimiyeti ifade etmektedir.
Kurban sunma, Hazreti Âdem’in oğulları Habil ile Kabil dönemine kadar uzanır. Kabil toprağın mahsulünden, Habil de sürünün ilk doğanlarından ve yağlarından Rablerine birer takdim arz etmişlerdir. Habil ve Kabil ile başlayan kurban ibadetine sonraki dönemlerde de “Tufan” hadisesinden sonra Nuh Peygamber’in de kurban sunduğu bilinmektedir. Kurbanın kesilmesi geleneği Hz. Nuh ile başlamış ve tarih boyunca da devam etmiştir.
M.Ö 4000-M.Ö 2000 yılları arasında bugünkü Güney Irak’ta, Sümerlerde kurban ritüelleri “Ziggurat” adı verilen tapınaklarda gerçekleşirdi. Ekmek, şarap, tereyağı, bal, tuz gibi yiyecekler, kutsal mekândaki Tanrı heykelinin önüne konuluyor, sağ ayağı ve böbrekleri kızartılarak Tanrıya ikram edilecek olan bir sığır öldürülüyor, törene katılanlar arasında paylaşılıyordu. M.Ö 17 yüzyılda Hititler, kurban olarak öküz, koyun ve keçiyi seçerlerdi. Tanrılar için seçilen hayvanların kusursuz ve iyi durumda olmaları gerekirdi. Hititlerde kan akıtmak önemliydi, hayvanlar boğazları kesilerek öldürülürdü. Antik Yunan’da Hititlerden farklı olarak kurban için seçilen hayvan kan akıtılarak değil, belli parçaları ya da tamamı yakılarak Tanrılara sunulurdu.
Dinimizde kurbanın tarihçesine göre ise İbrahim Peygamber, erkek çocuğu olması için Allah’a dua eder, Cebrail Aleyhisselam gelir ve bir erkek çocuğu olacağını müjdeler. İbrahim Peygamber, buna karşılık olarak oğlu İsmail’i Allah’u Teâla’ya kurban etmeye söz verir. Zamanı gelince sözü hatırlatılır ve o da gerekli hazırlıkları yapar, oğlunu kesmek için müsait bir yere götürür. Çocuğu yatırır ve bıçağı boğazına vurur, fakat bıçak kesmez. Bu sırada Allah tarafından kendisine bir koç gönderilir.
Kurban, bütün dinlerde, inançlarda sistemlerinde var olmuştur. Bazı dinlerde bir havyanı kesmek, kan akıtmak şeklinde, bazılarında bir hayvanı yakmak şeklinde, bir kısmında pirinç, buğday, tahıl sunmak şeklinde, hatta bazılarında ise insan kurban edilmesi şeklindedir. Bütün bunların tek amacı vardır; Tanrılarına şükranlarını göstermek, günahlarından kurtulmak içindir.
“Günahtan kurtulduğuna inanmak mutluluk veriyorsa, bunun için gerekli olan insanın günahkâr olması değildir, kendini günahkâr hissetmesidir.” (Friedrich Nietzsche)
Murat Canbulat
ESC Hukuk Genel Müdürü